tikla24.de'ye hoş geldiniz!
İsim Şehir Artist

İsim Şehir Artist
Tedarik süresi
Stokta mevcut
11,99 EUR
9,99 EUR
inkl. MwSt zzgl. Kargo Ücreti
http://schema.org/InStock

Hürriyet Gazetesi’nin en güçlü kalemlerinden Yılmaz Özdil’in, okurları tarafından merakla beklenen yeni kitabı ‟İsim Şehir Artist” 19 Mayıs’ta raflarda yerini alacak. ‟Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda” (2013), ‟İsim Şehir Bitki” (2012) ve ‟İsim Şehir Hayvan” (2011) adlı kitaplarından sonra yeni çalışmasıyla da büyük ilgi toplayacak olan Özdil, okurlarını, 17 Aralık süreci ve Gezi olaylarını da anlattığı çarpıcı köşe yazılarıyla buluşturuyor.
‟İstediği kadar tazyikli su sıksın… Korkma sönmez!” (Yılmaz Özdil)

1965 İzmir doğumlu gazeteci ve yazar Yılmaz Özdil hakkında:
Özdil, İzmir Atatürk Lisesi'nin ardından Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik bölümünden mezun olmuştur. Mesleğe Yeni Asır gazetesinde muhabirlik yaparak başladı. 1994 yılında Milliyet gazetesine geçerek Yazı İşleri Müdürü oldu. 1995 yılında Sabah gazetesine geçerek Yazı İşleri Müdürü oldu. 1999 yılında Fatih Çekirge'nin genel yayın yönetmenliğini yaptığı Star gazetesinin kuruluşunda yer aldı. Star gazetesinden ayrıldıktan sonra Sabah gazetesine döndü ve atv haber genel yayın yönetmenliği görevlerinin üstlendi. atv ve Sabah'ın TMSF'ye devredilmesinin ardından Hürriyet gazetesine geçti. (Kaynak: Wikipedia

AKP şelaleye doğru gidiyor - Yılmaz Özdil
İpek ÖZBEY (09.09.2013, Kaynak: hurriyet.com.tr)

Türkiye’nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil, yeni kitabı ‘Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda’yla yine çok tartışılacak. Hazır mısınız?

Seveni de çok sevmeyeni de… Kimisi fenomen olarak görüyor, kimi çok eleştiriyor. Yılmaz Özdil, Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarlarının başında geliyor. Muhalif tavrı, analitik yazılarıyla sosyal medyada en çok o tartışılıyor, en çok o paylaşılıyor. Şimdi kitap yazdı. “Yarın öbür gün utanılacak dönemdir, unutturulmak istenecektir, hatırlansın diye yazdım” dedi. Kitap raflarda ama çıkmadan ikinci baskıyı yaptı. Özdil ile Doğan Kitap’tan çıkan yeni kitabı ‘Beraber Büyüdük Biz Bu Yıllarda’yı da konuştuk, korkusuzluğunu da…

Ne yaptınız siz, arşive kapanıp tek tek günlük gazeteleri mi incelediniz? Bütün bir 11 yıl var burada.

- Beş gazetenin arşivinden 460 bin sayfa taradım. Sırf arşiv çalışması 1.5 senemi aldı. 350 sayfalık kitap gibi görünüyor ama aslında 11 seneyi özetleyen makaledir. Bölük pörçük gelişmeleri, puzzle’ın parçalarını bütün olarak gösterir.

Biz neden unutuyoruz. Bize özgü bir hafıza mı bu?

- Bence, kimse unutmuyor. Hatırlamak istemiyor. Sorun bu.

Ama bu ülkede “Dün dündür, bugün bugündür” sözü kabul görmüş bir sözdür değil mi?

- ‘Her gecenin sabahı var, bu işin yarın’ı da var! Bu da öyle.

Bundan önceki iktidarlar için de bir ‘unutmama kitabı’ yazsaydınız, aynı sonucu alır mıydınız?

- Bill Gates’in serveti, bilgisayar işine girip batanların, kaybettiği toplam paraya eşittir. Madonna’nın popülaritesi, Madonna olacağım diye evden kaçıp pavyona düşen kızların toplam hayal kırıklığıdır. AKP de, önceki hükümetlerin sonucudur.

“Türkiye’de hiçbir şey göründüğü gibi değil” diyorsunuz ya, peki şimdi? Bir yanda Gezi eylemleri, bir yanda Suriye ile savaş tamtamları, bir yanda Kürt meselesi. Görünen ne, olan ne?

- AKP şelaleye doğru gidiyor, hissettikleri serinlik o!

Başbakan “Çapulcu” diyor Gezi eylemcilerine. Siz bu gençler için ne düşünüyorsunuz? Yozlaşmakla eleştirdiğiniz Türkiye için bir umut yeşerdi mi gözünüzde?

- Maval okuyanlar bilmez, Nutuk okuyanlar iyi bilir… Cumhuriyet dediğin, korkak nesiller tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

“30 senedir bu memlekette gazetecilik yapıyorum, polisin bu kadar maşa haline getirildiğini hiç görmemiştim” diyorsunuz. Bütün yaz Eylül ayından endişe etmekle geçti, ne olur?

- Ali İsmail, Ethem, Abdullah… Polis ‘seri katil’ oldu. İki ayda, PKK bile polis teşkilatı kadar suç işlemedi, düşün gari!

Taraftar grupları, özellikle Çarşı çok öne çıktı. Onları nasıl buluyorsunuz?

- Siyasi boyutunu herkes yazdı, ben sportif boyutuna bahis oynayayım… Bu sosyolojik rüzgâr, Beşiktaş’ı şampiyon yapar.

Kitabınızda var, Abdullah Gül başbakanken “Bugünden itibaren stratejik ortağımızın yanındayız” diyor. Medya ‘Irak’ta kitle imha silahları var” manşetleri atıyor.” Bugün Suriye’de olup bitene aynı yerden bakabilir miyiz?

- Esad aniden Esed oluvermedi mi? Ben iddia ediyorum, başbakan çıksın “Onun adı Esed değil, Lady Gaga” desin, ertesi sabah yüce Türk basını “Lady Gaga” diye yazmazsa, suratıma tükürün.

Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök… Kitabınızın başından sonuna kadar sık sık karşımıza çıkıyor. Bir şeyi hatırlatıyor, “AKP’yle ilk ters düşen kişiydi” diyorsunuz. Peki sonra ne oldu?

- Hilmi Bey enteresan biri… “Okuldayken bana köstebek Hilmi derlerdi” diyor.

Sene 2004. Başbakan ABD’de: “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak” diyor. O günden bu yana Büyük Ortadoğu Projesi nasıl ilerledi sizce?

- Ben Kürt olsam, ABD niye bize devlet kurduruyor diye merak ederdim.

Niye kurduruyor?

Onu bana değil, BOP eşbaşkanına sor. ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ kavramı, Türk’ten çok Kürt’ün güvencesidir, kıymeti bilinmeli. Seçimlerden ne bekliyorsunuz?

- Sonuç, oyların ne kadar çalınacağına bağlı.

Can Dündar’ın yazıp yönettiği ‘Mustafa’yı da eleştiriyorsunuz. Peki ya sonra başına gelenler?

- Kişiye özel değil, genel itibariyle söylüyorum… Tuncay’a müebbet, Mustafa’ya onca sene verildiği, Merdan’ın içeri tıkıldığı, namuslu insanların, profesörlerin, pırıl pırıl subayların hapse atıldığı, çoluk çocuk hayatların kaydırıldığı, ailelerin perişan edildiği bir dönemde, bazı gazetecilerin işten atıldım diye ağlaması, kedi poposunu görmüş yara sanmış gibi bi şeydir. 11 senedir memleketin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu anlatıyoruz, işten atılınca mı dank ediyor?

Bir kitap da buradan gelecek sanki…

- Evet, yarın öbür gün vakit ayırabilirsem, AKP’nin yalakasıyken, işten atılınca Atatürkçü ayaklarına yatan gazetecileri kitap yapacağım. Biri var mesela, beni devamlı eski patronuma şikâyet ediyordu, AKP’ye ispiyonluyordu beni işten atsınlar diye, neticede bunu işten attılar, utanmasa kendini basın şehidi ilan edecek. Devrimci ayağına yatan badem var. Laik gazeteler, truva atlarıyla dolu… Kırk yıllık liboş, kullanılmış kâğıt mendil gibi kenara fırlatılınca, bize Atatürkçülük dersi verecek öyle mi? Hadi len! İkiyüzlülük ve döneklik, irticadan da bölücülükten de tehlikelidir.

Sık sık, iş dünyası, medya, sanat dünyasındaki isimlerin yandaşlığına işaret ediyorsunuz.

- Başbakan söylüyor, beraber yürüdüler bu yollarda.

Onların şarkısı bu, sizinki?

- My way.

Sakıp Sabancı’nın sözü; “İkinci Özal trenine biniyoruz…” Hâlâ böyle olduğunu düşünenler var...

- Bindiği trenin nereye varacağını göremedi rahmetli!

Başbakan, bir zamanlar “Trenden inen bir daha binemez” demişti.

- İnersin, binersin, herkesin kendi bileceği iş… Yeter ki, o trene öküzün baktığı gibi bakmayalım!

Siz eleştiriyorsunuz ama yine de Türkiye’de her iki kişiden biri AK Parti’yi seçiyor. Demek ki yanlış bir şey görmüyoruz, ne dersiniz?

- Her millet layık olduğu şekilde yönetilir derler. Devamını söylemezler. Devamını Mustafa Kemal söylemiştir. “Her millet, icraatına katlandığı hükümetin mesuliyetine ortaktır” der. Mesela, “Ben içişleri bakanını çok seviyorum ama, Ali İsmail’in sopalarla öldürülmesine çok üzüldüm” diyemezsin. Ortaksın.

Kadir İnanır’ın yıllar içinde nasıl değiştiğini anlatıyorsunuz. İşadamlarının da… Gerçekten fikirleri değişmiş olamaz mı? İnsanın yanılma payı yok mu?

- Olabilir tabii, normaldir. Mesela ben adliye muhabiriyken, 4 kişiyi doğrayarak öldürüp “Bi saniye hâkim bey, izah edeyim” diyeni bile gördüm!

‘Ustanın Hikâyesi ’ belgeselini izlediniz mi?

- Penguen belgeseli daha sürükleyiciydi!

"1 DOLAR 1 LİRA OLACAK DİYEN KAZMALAR HALA KÖŞE YAZIYOR"

Hepimizin görmezden geldiği, üçüncü sayfa haberi olarak baktığı bir şeye kitabın pek çok yerinde yer vermişsiniz. Kredi kartından, borcundan, işsizliğinden intihar edenler. Bugün, 1 milyon 600 bin kişi kredi kartını ödeyemiyor.

- Kolayı var, atarsın altı sıfırı işsiz sayısından, olur biter! Bir dolar bir lira olacak diyen kazmalar, hâlâ köşe yazıyor bu memlekette.

Özelleştirmeleri tek tek sıralıyorsunuz. Bunların ekonomiye katkıları yıllardır konuşuluyor. Peki ne kaybediyoruz?

- Don’u kaybediyoruz! Babalarımız emeklilik tazminatıyla ev alıyordu. Bizler, emeklilik tazminatımızla anca kredi kartı borçlarımızı kapatıyoruz. Çocuklarımız emeklilik tazminatı alamayacak. Uyusun da büyüsün ekonomisi.

BABAMI TANIMAM BİLDİĞİMİ YAZARIM

Şimdi Yılmaz Özdil’in yeni kitabı konuşulmaya başlayacak. Ve sizin için yine başta “faşist” olmak üzere pek çok şey diyecekler. Bundan rahatsız oluyor musunuz?

- Ben sokakta büyüdüm. Arkamdan havlanmasına alışığım.

“Bana uymazsa ceketimi alır çeker giderim” mi sizin hayattaki tavrınız? Hiç büküldüğünüz, yapmak istemediğiniz, yazmak istemediğiniz ama yaptığınız bir şey oldu mu?

- İmkânım olsaydı, gazeteci olmak istemezdim.

Siz “bunu şöyle yaz” demek cesaret mi ister?

- Cesarete girmez o, hıyarlığa girer.

İzne çıkmadan önce “Atıldığınız” iddialarına twitter’dan cevap verdiniz. Sizin böyle bir endişeniz var mı?

- Birincisi, beni işten attırmak isteyen, elinden geleni ardına koymasın. İkincisi, pamuk ipliğine bağlı olmak, kukla ipine bağlı olmaktan iyidir. Üçüncüsü, patronla tavla oynarken yüzüne gülüp, işten atılınca arkasından kitap yazanlardan değilim ben. Patron hakkında ne düşünüyorsam, çalışırken yüzüne söylerim. Patronların da çalıştırma özgürlüğü olduğu gibi, çalıştırmama özgürlüğü de vardır. Hepsi bu. Hürriyet’in üçüncü sayfasındaki köşede benden önce Çetin Altan, Oktay Ekşi, Rauf Tamer ve Bekir Coşkun yazıyordu. Gökdelen dikmişlerdi, bana çıkıp tepesine oturmak kaldı. Bu geleneksel köşenin kılına zarar gelmemesi için, babamı tanımam, bildiğimi yazarım. Mesela, Bekir Ağabey “Yılmaz ne biçim şeyler yazıyorsun, yakıştı mı?” dese, değil o köşeyi, mesleği bırakırım.

Neye güveniyorsunuz?

- Daha önce iki defa işten atıldım, üç defa istifa ettim, 11 ay işsiz gezdiğim oldu, dünyanın sonu değildir. Alkışı sevseydik, sirkte çalışırdık, parayı sevseydik, borsacı olurduk. Babam rahmetli oldu mesela, cami avlusundayım, şöyle bir baktım, kalabalığın yüzde 90’ınını tanımıyorum, tek tek öğrendim ki, okurlar… Tabutu birlikte omuzladık. Bunu parayla alabilir misin?

Okurlarınız size bayılıyor. Sosyal medyada kıyamet koparıyorsunuz. Seviyor musunuz sosyal medyayı?

- Elbette. Özgürlüğün çağdaş tanımıdır sosyal medya. Develer tellal pireler berber iken, sansür mümkündü. Sosyal medya döneminde sansüre kalkışan siyasetçi, tek kanallı TRT günlerindeki Samsun cigarasının içinden çıkan “odun”dan farksızdır.

Sizin odanızı anlattılar bana. Arkanızdaki raflarda sadece ödülleriniz varmış, masanızın üzeri bomboşmuş. Bu ne için?

- Mekânlara aidiyet hissetmem. Nerede yazdığımla değil, ne yazdığımla ilgilenirim. Doğrusunu istersen, çalışma masasının orasına burasına süs eşyaları koymak, televizyonun üstüne dantel koymaya benziyor. Bıraksan, odalarında altın günü de tertipler bunlar! İşe mi geliyoruz, muhabbet etmeye mi, anlamak mümkün değil. Benimle çalışanlar bilir, yönettiğim gazete ve televizyonlarda, toplantı odası hariç, bütün odaları kaldırmak için elimden geleni yaptım. Saklambaç oynar gibi gazetecilik yapmaya karşıyım.

Çoğu gazeteci, hemen her akşam Yakup Meyhanesi’nde toplanır. Siz gider misiniz oralara?

- Gazetecilerle gitmem. Gazetecilerin sohbeti çok sıkıcı oluyor, habire aynı mevzulardan bahsediyorlar.

Peki ne yersiniz, ne içersiniz, nerelere gidersiniz?

- Bu sorunun cevabı çoook uzun. Bununla alakalı başka bir gün röportaj yapmak lazım.

Dil: Türkçe
ISBN: 9786050920499
Sayfa Sayısı: 480
Boyutları: 14,5 x 23,5 cm
Basım Tarihi: 2014 - Mayıs
Konu: Türkçe Kitap - Edebiyat - Deneme

Bu ürün hakkında henüz yorum yapılmadı.

Bu kitap hakkında bir yorum yazmak için, üye girişi üzerinden giriş yapmanız gereklidir.

4 1